Çoğu zaman karıştırıyoruz birbirine… Aşk mı, sevgi mi? Biri diğerinden daha mı iyi? Hangisi uzun ömürlü? Gerçek aşk, gerçek sevgi var mı? Psikiyatrist Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Sen, Ben ve Aramızdaki Her Şey” kitabında aklımızdaki sorulara yanıt veriyor ve aşk ile sevgi arasındaki farkkonusunda bizi şöyle aydınlatıyor…
Sen ve ben ilk defa mı aşık oluyoruz? “Sensiz yaşayamam” ilk kez söylediğimiz ya da duyduğumuz bir söz mü? Bizden evvel kaç aşık yaşadıklarının “gerçek aşk” olduğunu ve sonsuza kadar devam edeceğine inandı? Sen ve benden önce kaç aşık, aşklarını kaybettiğinde yaşamlarının da anlamını kaybettiğini düşündü? Peki, milyonlarca insanın kaçı onsuz yaşayamadı? Kaçı bir daha asla aşık olamadı? Nasıl olsa biz aşkı, aşık olduğumuzdan daha çok sevmedik mi?
Aşk acısı geçer mi?
Tekrarlayayım. Gerçek aşk diye bir şey yoktur. Çünkü bütün aşklar gerçektir. Yani öznel gerçek. Kim kime: “Benimki seninkinden daha gerçek” diyebilir ki? Esas olan dış gerçek değil, algılanan gerçek olduğuna göre kim kendi algısını değersizleştirmek ister ki? Hangi bilge hangi aşığa “Bu da geçer” dediğinde aşkını yitiren aşığın acısı azaltmıştır? Hangi aşık bu tür sözlerle aşkının sıradanlaştırılmasına öfke duymamıştır? Kaç aşık, acısının zamanla azalacağını bilerek, aşkını yitirmekten korkmadan sevebilmiştir?
Aşk bir ihtiyaç mı?
“Biz aşkı aşkımızdan daha çok sevdik,” derken sen ve benim aşkı bir ihtiyaç gibi yaşadığımızdan söz ediyorum. Aşk bir ihtiyaç gibi yaşandığında bencillik de beraberinde gelir çoğu kez. Çeşitlidüzeylerde görme kusuru içeren aşk, aşık olunanda ihtiyaç duyulan hemen her şeyin var olduğunu varsayar.
Aşıklar bu yüzden birbirlerine: “Birbirimiz için yaratılmışız” veya “Sen benim ruh ikizimsin” gibi sözler söyler. Sanki elmanın iki yarısı uzun zamandır birbirlerini aramış ve nihayet bir araya gelerek bir bütün oluşturmuştur. Aşıklar mükemmel bir uyum içinde olduğunu düşünür.
Hatta öylesine bir beraberlikleri vardır ki bu beraberlikte dış dünyaya duyulan ihtiyaç giderek azalır. Çoğu kez tüm ilgi alanının aşık olunanın üzerine odaklanması, dış dünyayla daha önceden oluşturulmuş anlamlı bağların zayıflamasına neden olabilir.
Daha önceden de belirtildiği gibi aşk, işte bu nedenle normal insanlardaki anormal bir ilgi daralması olarak da tanımlanabilir. Elmanın iki yarısı olmak, etle tırnak olmak, ruh ikizi olmak, birbirleri için yaratılmış olmak, anlamsız bir varoluşa yaşam boyu sürecek anlam getirmek hep aynı ihtiyaçtan kaynaklanan bir yüceltme çabasıdır.
Aşk uzun sürer mi?
Aslında bu haliyle aşk, gerçek bir ilişki olmaktan öteye hayal edilen bir birlikteliği, hatta bir kaynaşmayı temsil eder. Bu kaynaşma 1+1’in 2 etmesinden çok, iki yarımın bir etmesini ifade eder. Ne var ki ihtiyaçlardan kaynaklanan görme kusuru nedeniyle idealize edilen bu kaynaşma hali çok uzun sürmeyecektir.
Zamanla görme kusuru düzelmeye başlar ve her şeyi olmasını istediğimiz gibi görmekten vazgeçip, olduğu gibi görmeye başlarız. Artık hayallerimizin kahramanı yok olmuştur. Ancak sen ve ben yalnızca kahramanlarımızdan vazgeçeriz. Hayallerimizden değil.
Tekrar aşık oluruz, çünkü ihtiyaç ve hayallerimizin abartılı olduğunu değil, kahramanımızın abartılı olduğunu düşünmüşüzdür. Böylelikle ihtiyaçlarımız ve hayallerimiz her koşulda aynı biçimde devam eder. Hayallerin, insanın tamamen özgür olabildiği tek alan olduğu düşünülecek olursa bu durum pek şaşırtıcı sayılmaz. Her şeyin tüketildiği bir dünyada en zor tüketilen şey hayallerdir. Ne var ki, gün gelir insanlar hayallerinden de vazgeçebilir.
Gerçek aşkın peşinde…
Yaşamı boyunca “gerçek” aşkı aradığını ama bulamadığını söyleyen erkek ve kadınlara da rastlamak mümkündür. Bunun ardında “Benim ihtiyaçlarımı karşılayacak nitelikte biriyle karşılaşmadım” söylemi gizlidir.
Gördüğün gibi insanlar yalnızca kendilerinin veya aşklarının değil ihtiyaçlarının da sıradanlaşmasından korkabiliyorlar. Belki de sıradan ihtiyaçlar onlarda, sıradan insanları çağrıştırdığı için… Ne zaman öğreneceğiz kibirsiz ve sıradan yaşamayı?
Aşk açgözlülük mü demektir?
İngilizcedeki “love” (aşk) kelimesi Sanskrit dilindeki “lubl”, yani “arzulamak” kelimesinden türetilmiştir. Osho, aşk (love) kelimesinin Sanskrit’teki lobha sözcüğünden türetildiğini söyler. Lobha, “açgözlülük” anlamına gelir. Açgözlülük, “istemek, istemek, istemek”tir. “Belki de aşkın açgözlülük anlamına gelen bir sözcükten türemiş olması tamamen tesadüf değildir” der Osho. İhtiyaçlarımızın giderilmesini isteme. Bu anlamda aşk, bir mecburiyet gibidir.
Aşk ile sevgi arasındaki fark
İngilizcedeki aşk ve sevgi için ayrı ayrı kullanılan iki farklı kelime olmadığından ihtiyacı gidermek için yaşanmayan aşka “gerçek aşk” (true love) ya da “olgunlaşmış aşk” (mature love) gibi adlar verilir. Türkçe’de aşk ve sevgiyi birbirinden ayrı düşünmek mümkündür. Aşk ile sevgi arasındaki fark“Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var” ile “Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum” arasındakifark gibidir.
Aşk herkesin birbirine benzer biçimde hissettiği bir ihtiyaçtan doğar. Sevgi ise bir sanattır ve onu herkes farklı biçimde icra eder. Sevgi bir ihtiyacı içerse de ihtiyaçtan çok daha geniş bir yelpazeyi de içerir. Aşk, bir tutkuyu, sevgi ise bir şefkat ve sevecenlik halini simgeler. Aşk, insanın egosunu, sevgi ise ruhunu besler. Aşkta talepler, arzular vardır. Sevgi ise paylaşımdır. Sevgi vermesini bilir, aşk istemesini.
Etiketler ask Sevgi beraberlik sen benSende Paylaş: Facebook Tweet Pinterest Google+ Whatsapp