Çocuklara sürekli ‘ders çalış’ denilmemeli

Çocuklara sürekli ‘ders çalış’ denilmemeli

NeHiR     10-11-14     bebek     Çocuklara sürekli ‘ders çalış’ denilmemeli     535 Defa Okundu

Marifet iltifata tabidir. Çocuk, anne-baba tarafından iltifat görürse öğrenmeye devam ediyor. Anne-baba çocuğa yeteri kadar değer veriyorsa öğrendikleri karşısında heyecan duyuyorsa, o çocuğun öğrenme, çalışma ihtimali yüksektir

Psikolog yazar Prof. Dr. Üstün Dökmen,  ebeveynlerin çocuğa ‘kaç aldığı’ yerine ‘ne öğrendiği’ni sorması gerektiğini  belirterek, “5 alması önemli değil, ne öğrendiği önemli. Belki iyi öğrendi ama 3  aldı. Öğrenmeye teşvik etmek gerekiyor” dedi.
Dökmen,  çocuklara sürekli “ders  çalış” denilmemesi gerektiğinin altını çizerek, ders çalışmanın duygusal bir olay  olduğunu ve çocuğun duygularına hitap edilmesi gerektiğini söyledi.
Çocuğun motivasyonunun uygun olması halinde ders çalıştığını dile  getiren Dökmen, şöyle devam etti: “Örneğin 4 yaşında bir çocuk alışveriş için anne babasıyla gezerken,  yorulur ‘beni kucağına al’ der. Aynı çocuk Oyun oynarken yorulur mu? Oynarken  saatlerce hoplar zıplar, ‘beni kucağına al’ demez çünkü oyun işi hoşuna gidiyor,  onu motive ediyor. Çocuk ders çalışmıyorsa ders çalışmak onu motive etmiyor  demektir. Anne-baba ‘ders çalış’ demek yerine, çocukla şunu görüşmeli;  ‘Çalışırken ne hissediyorsun?’ Çocuk 20 dakika anlatsa dinleyeceğiz, iki cümle  dinledikten sonra ‘Evet ama’ diye lafa girmeyeceğiz. Sadece ne hissettiğini  anlatacak. Ummadığımız şeyler söyleyebilir. Anlatması bittiğinde anne-baba sadece  şunu söyleyebilir; ‘Bir zamanlar ben de matematik çalışırken zorlanıyordum.’ Bu,  kötü örnek olmaz. Bilakis iyi örnek olur.  Çocuk, ‘babam bir zamanlar matematikte  zorlanıyormuş ama yine de başarmış, bu duruma gelmiş. Herhalde benim de önüm açık  bende başaracağım’ diye düşünür.”
Dökmen, konuşmanın üzerinden 2 hafta geçtikten sonra çocukla tekrar  konuşulması ve anne-babanın, “sen çalışıp iyi bir yere giremeyeceksin, istediğin  puanı alamayacaksın diye endişe ediyorum” duygusunu ifade etmesi gerektiğini  belirterek, çocuğun bu durumda “endişe etme, çalışıp düzelteceğim” diyebileceğini  aktardı.
Bir çocuğun hayatta hangi noktaya geleceğini sadece anne babanın  gayretinin belirlemeyeceğini anlatan Dökmen, “Onun da iradesi var. Çocuğun  sorumluluğunu yüzde 100 almak gerekmiyor. Çocuğun ders çalışması tamamen bizim  sorumluluğumuz değildir” dedi.
Dökmen, çocuğun ders çalışmayı sevmesi için konuların cazip olması,  okul müfredatının ilgisini çekecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini vurgulayarak,  “Herkes çocuğuna sürekli ‘ders çalış’ diyor. Kimse örneğin bir pazar günü,  ‘Evladım kalkalı 2 saat oldu hala internete girmedin? Niye böyle ihmal  ediyorsun?’ demiyor. ‘İnternete gir’ demiyoruz, ‘Niye çalış oğlum, çalış kızım’  diyoruz? İnternet çocuğa cazip geliyor, dersler cazip gelmiyor demek ki” diye  konuştu.
“Evde Kitap okuma geleneğinin olması gerekiyor” 
Prof. Dr. Üstün Dökmen, anne-babanın okuma alışkanlığının da çocuğun  ders çalışmayı sevmesi üzerinde etkili olduğuna dikkati çekerek, şu görüşleri  dile getirdi:
“Evde kitap okuma geleneğinin olması gerekiyor. Bir kitap okuma saati  olmalı. Örneğin akşamları 15 dakika televizyon kapatılacak herkesin bir kitabı  olacak, o saatte okunacak. 15 dakikayı 30-40 dakikaya da çıkarabiliriz. Anne-baba  okudu diye çocuk hemen kitabını alıp gelmez ama biraz yaşı büyüdüğü zaman bunu  fark edecektir. Anne-baba sigara içiyorsa yüksek ihtimalle çocuk da büyüyünce  içiyor, içki içiyorsa içkiyi model alıyor, kitap okuyorsa kitap okumasını model  alıyor. Anne-babanın bilgiye değer vermesi gerekiyor. Çocuğa ‘kaç aldığı’ yerine  ‘ne öğrendiği’ sorulmalı. 5 alması önemli değil, ne öğrendiği önemli. Belki iyi  öğrendi ama 3 aldı. Öğrenmeye teşvik etmek gerekiyor. Marifet iltifata tabidir.  Çocuk, anne-baba tarafından iltifat görürse öğrenmeye devam ediyor. Çocuğun  yaptığının önemli olduğunu vurgulayın. Anne-baba çocuğa yeteri kadar değer  veriyorsa öğrendikleri karşısında heyecan duyuyorsa, o çocuğun öğrenme, çalışma  ihtimali yüksektir.”
Kötü not alan çocuğa kızmak veya dayak atmak yerine onunla konuşulması  gerektiğini vurgulayan Dökmen, anne ve babaların çocuğa duygularını söylemesi ve  onlarla empati kurmaya çalışmasının daha doğru bir yöntem olduğunu belirtti.
Dökmen, okulun veya dershanenin hazırlayıp çocuğa verdiği ders çalışma  planının güdümlü olduğuna değinerek, öğrenme sorumluluğunu taşıyan kişinin nasıl  öğreneceğinin planını da kendisinin yapabilmesi gerektiğini ifade etti.
“Çocuk, derslerinin sorulmasından şikayetçi” 
Ebeveynlerin çoğunlukla başarı ya da başarısızlıkla ilgilendiğine  işaret eden Dökmen, “Yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre ilkokul çocukları  eve girer girmez derslerinin sorulmasından, ‘öğretmen ödevini beğendi mi? Dünkü  sınavın sonucu ne oldu?’ gibi sorulardan şikayetçi. Bunun yerine çocuğa şunları  sormalıyız; ‘Bugün mutlu muydun? İyi eğlendin mi? Neler öğrendiniz? İlginç bir  konu var mı?’ Çocuklar okulda olanları evde anlatmak istemez ama ilginç bir şey  varsa anlatır” değerlendirmesini yaptı.
Dökmen, cinsiyet farkının motivasyona etkisi olmadığını vurgulayarak,  pek çok bilimsel araştırma soncuna göre zihinsel beceri açısından erkek ve kız  çocuklarının tamamen eşit olduğunu aktardı.
“Hiperaktiviteyi gidermek için ilaçla birlikte eğitim de gerekiyor” 
Prof. Dr. Üstün Dökmen, birçok anne-babanın çocuğunun yaramazlığını  yanlış yorumlayarak, hiperaktif olduğu düşüncesiyle uzmanlara götürdüğünü ifade  ederek, şu bilgileri verdi:  “Uzman çocuk psikoloğu, psikiyatristi bakar. Hiperaktif değilse  ebeveyn sınır koyamadığı için aşırı yaramaz olabilir. Çocuğa neyi yapıp neyi  yapamayacağının sınırını koymak gerekiyor. Yapılan testler sonucu çocuğun  hiperaktif çıkması halinde bazı ilaçlar tavsiye edilir. Eğer çocuk psikiyatristi  ilaç vermişse bunu kullanmak gerekiyor. Hiperaktiviteyi gidermek için ilaçla  birlikte eğitim de gerekiyor, sadece ilaç yeterli değil. Hiperaktif çocuğa ilaç,  faydası daha fazlaysa verilmeli. Örneğin çocuk hiperaktif, iki dakika oturamıyor,  dersi dinleyemiyor, sosyalleşemiyor, öbür çocuklar oyuna almıyorlar çünkü oyunu  da bozuyor. Bu çocuğun sosyalleşmesi büyük ölçüde bastırılıyor, gecikiyor,  öğrenemiyor. İlacın yan etkisi fazladır ama ilaç aldığında daha sakin olduğu  zaman diğer çocuklar onu oyuna alıyorlar, öğreniyor, ders dinliyor. Bu durumda  hiperaktivite ilacı almanın faydası daha fazla olduğu için bazı yan etkilerine  rağmen o ilacı almak gerekiyor.

Etiketler

Sende Paylaş:  Facebook    Tweet    Pinterest    Google+    Whatsapp  

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?


Bizi Takip Etmeyi Unutmayın!